Kayıtlar

"Ben yapamadım, o yapsın." "Benim çektiğimi çekmesin."

 "Ben yapamadım, o yapsın." "Benim çektiğimi çekmesin." İyi niyetin yaldızlı sözleri… Ama aynı zamanda görünmez bir tuzak. Anne-babaların, kendi hayal kırıklıklarını, yarım kalmış umutlarını, boğazlarında düğümlenmiş “keşke”lerini çocuklarının omuzlarına yüklemesinin başlangıç noktası. İyilikle başlar her şey; acı çektirmemek, daha iyi bir hayat sunmak, çocuklarının önündeki taşları temizlemek… Fakat “daha iyi”nin tanımı, çoğu zaman ebeveynin kendi kırık hayallerinden yapılmış bir mozaiğin sınırlarından ibarettir. Çocuk, kendi olma hakkını, hata yapma özgürlüğünü, yanlış seçimlerin öğretici acısını, “başarma” kutsalı uğruna kaybeder. Bir birey olmaktan çıkar, ebeveynin “tamir projesi”ne dönüşür. Ve bu proje, ruhu yaratan değil, törpüleyen bir inşaat gibidir. Böyle büyüyen bir çocuk, sevgiyi koşula bağlamayı öğrenir: “Başardığım sürece seviliyorum.” Bu, ruhun en derin katmanına kazınan görünmez bir yara izidir. Yetersizlik duygusu, kronik kaygı, mükemmeliyetçilik, ki...

Vay o filozofların hâline!

 Vay o filozofların hâline! Tek bir kişinin bir sözündeki tek bir kelimeyle... Karamsar ve akıl bulandıran düşüncelerini, erdemsizlik hâllerinihakikat diye yutturdular. Kendilerinde eksik olanı yücelttiler; söyleyemediklerini suskunluk sanmamızı istediler. Acıyı bilgelikle, çöküşü derinlikle karıştırdılar. Çünkü kimileri düşünmeyi, yalnızca var olanı eleştirmek sandı. Oysa düşünmek, yıkmak değil; ayıklamak, arıtmak, aramaktır. Bir düşünce insana umut vermiyorsa, o düşünce değil, yalnızca kelime yığınının kalıntısıdır. İşte tek bir kişinin bir sözündeki o biricik kelime ile harekete geçtim. 

Düşünceler bize mi ait?

 Zihnin Tutsakları İnsanlar zihinlerini yönettiklerini sanıyorlar. Oysa çoğu, zihnin onlara sunduğu ilk düşünceyi, bir emirmişçesine kabul eder. Düşünmeyi, düşünceler arasında seçim yapmak zannederler. Oysa düşüncenin kaynağını sorgulamayan her seçim, görünmeyen bir efendiye boyun eğmektir. Zihin bir araç olmalıydı. Ama zamanla aracı kullanan eller tembelleşti, yön veren irade köreldi, yönelimlerin yerini dürtüler aldı. Artık insanlar, kendi zihinlerinin kölesi. Zihin dediğin; geçmişten devralınan korkular, toplumdan emilen yargılar ve sürekli konuşan bir iç sesin yankısından ibaret. Bu yankı susmadıkça hakikat duyulmaz. Zihin bir çöplüğe dönüşüyor. Reklamlar, ideolojiler, inançlar, arzular ve travmalar… Her biri zihnin içine birer zehir gibi sızıyor. İnsan, bu karmaşanın ortasında kendi sesini değil, başkalarının ona yüklediği kayıtları dinliyor. “Ben böyleyim” diyor, ama o “ben” kime ait? Gerçek ben mi, yoksa programlanmış bir ben mi? Düşünmek bir refleks değil, bir iradedir. Lak...

Konfor Alanı üzerine.

 Sürekli konfor alanımızın dışına çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Yaşamıyoruz kesin, sürekli üzerine koyarak, düşünerek, zihnimizi genişleterek, hareket ederek bir çaba içinde olmamız gerek. Okumakda konfor alanı dışına çıkmaktır, okuma alışkanlığı kazandıktan sonra yazmak da kazanılan konforun dışına çıkmaktır. Okumak, düşünmek, yazmak, zihni genişletmek, kendi kalıbının dışına çıkmak ve kendine yeniden biçim vermek bir lükstür. Her insanın yapabileceği bir şey olmayıp aslında her insanın yapabileceği kadar da basit şeylerdir. Bu yüzden belki de konfor alanından çıkmak, yalnızca fiziksel ya da sosyal bir cesaret eylemi değil, varoluşsal bir sorumluluktur. İnsan, kendi kendisinin sınırlarını aşmadıkça özgür değildir; çünkü asıl tutsaklık dış dünyadan değil, iç dünyada kurulan duvarlardan gelir. Alışkanlıklar konforludur; çünkü düşünmeyi gereksiz kılar. Düşünmekse tehlikelidir; çünkü insanı dönüştürür, insanı yıkar ve yeniden kurar. Okumak sadece bilgi almak değildir; bir aynadır ...

Kadere bak kadere

Kadere bak kadere, Kör kuyularda boğulmuş bir milletin çığlığı bu. Kurt ateşin içinde kıvranıyor, Ve biz hâlâ külleri kutsal sanıyoruz. İnkılaplar büyüyor, Ama çoğu, suskun zihinlerin taş duvarlarına çarpıp ölüyor. Bir millet kendini yeniliyor diyorsun, Ben hâlâ geçmişin zincirlerinde sürünen gölgeler görüyorum. Kader mi bu? Hayır! Bu, korkunun ve cehaletin alnımıza mühürlediği bir suskunluk töreni. İsyan etmeyen her nefes, zalime ödenmiş bir sadakadır. Kurt ateşte yanarken, Koyunlar dizilmiş sabah ezanına, Bir devrim sessizse, o yalnızca bir makyajdır tarihe, Gerçek devrim, uykudan uyanmaktır önce. Kalk! Kendi kaderini ayağa kaldır. Bir millet, ancak yandığında yeniden doğar. Ve bu yangından doğandır bilinç.  Evet, bir millet kendini yeniliyor.  Yana yana, yıkıla yıkıla.

Gazzâlî üzerine eleştiri.

 Gazzâlî üzerine eleştiri.  el-Münkız Mine'd-Dâlal (Hakikat Arayışı) Üzerine Gazzâlî'nin Hakikat Arayışı kitabını okuyorum, kelamcıların Allah tarafından sünnet'e aykırı olanları ortaya çıkartmakla görevlendirdiğini (gönderdiğini) iddia etmekte, hatta daha ileri gidip sünnet' i savunarak töz, araz incelemelerinde bulundular. Ehl-i sünnet bu safhalarda bir hakikat arayışı olsada o da bir çok şey gibi yozlaşmış ve günümüzde ayrı bir din hâlini almıştır. Gazzâlî'ye göre islam filozoflarıda sapıtmıştır, İbn Sina, Farabi gibi, Aristoteles'i anlayan ve aktaran bu filozoflarda diğerleri gibi bir noktadan sonra matematik ilminin keskinliği ve mutlaklığı ile hakikatten uzaklaşmış, Tanrı ile hakikati küçümsemiş ve diğer filozoflar ile birlikte hakikatten uzak görmüştür. Matematik ve mantığı din'e aykırı değil; bilakis karşı çıkmak ve inkâr etmenin büyük bir suç olduğunu belirtmiştir. Lakin İslam dan dahi önceki meselelerde Gazzâlî, diğer tüm filozofların herhangi sema...

Yok Et Tanrım (şiir)

 Ey şanı yüce Tanrım, Bağırmaktan yitirdim asaletimi, Her milletin alnına yazılmış sefaletini gördüm, Yalvarırım sana, yok et — Yok et bütün hanedanları ve krallıkları, İnsan onurunu ayaklar altına alan o saltanat masallarını, Asıl bu haysiyetsizliği, bu sefilleri yok et. Ey Kudret Sahibi, İntikam değil arzum, Ama adaletin suskunluğu vicdanımı kanatıyor. Biliyorum, ateşten bir kılıç değil, Bir çocuğun gözyaşıdır bazen hakikatin sesi. Ama ama... Ne zaman ki zalimlerin tahtı sarsılır, İşte o zaman insan onuru ayağa kalkar. Ne zaman ki güç çöker dizlerinin üstüne, İşte o zaman senin adın gerçek anlamını bulur. Yalvarırım, Sustur sessizliğin zulme dönüşen yankısını. Temizle yeryüzünü ilahlaştırılmış kan emicilerden. Ve ver insanlığa, Ne bir kralın gölgesi ne bir sultanın yaltaklığı,  Sadece hak, Sadece erdem, Ve sadece hürriyetle yıkanmış bir sabah. Dua unutulmuş, beddua yücelmiş, Her soylu söz, hoyrat bir dilde kirletilmiş. Adalet sahte bir tahta oturmuş, Ve en gür ses, en kirli ...