Düşünceler bize mi ait?
Zihnin Tutsakları
İnsanlar zihinlerini yönettiklerini sanıyorlar. Oysa çoğu, zihnin onlara sunduğu ilk düşünceyi, bir emirmişçesine kabul eder. Düşünmeyi, düşünceler arasında seçim yapmak zannederler. Oysa düşüncenin kaynağını sorgulamayan her seçim, görünmeyen bir efendiye boyun eğmektir.
Zihin bir araç olmalıydı. Ama zamanla aracı kullanan eller tembelleşti, yön veren irade köreldi, yönelimlerin yerini dürtüler aldı. Artık insanlar, kendi zihinlerinin kölesi. Zihin dediğin; geçmişten devralınan korkular, toplumdan emilen yargılar ve sürekli konuşan bir iç sesin yankısından ibaret. Bu yankı susmadıkça hakikat duyulmaz.
Zihin bir çöplüğe dönüşüyor. Reklamlar, ideolojiler, inançlar, arzular ve travmalar… Her biri zihnin içine birer zehir gibi sızıyor. İnsan, bu karmaşanın ortasında kendi sesini değil, başkalarının ona yüklediği kayıtları dinliyor. “Ben böyleyim” diyor, ama o “ben” kime ait? Gerçek ben mi, yoksa programlanmış bir ben mi?
Düşünmek bir refleks değil, bir iradedir. Lakin çoğu kişi düşünmeye değil, tekrara mahkûm. Zihinlerinin onlara ne söylediğini bile sorgulamıyorlar. Bir düşünce gelir, onu benimserler. Bir duygu yükselir, onun esiri olurlar. Bir yargı oluşur, onu hakikat zannederler. Bu esaret, zincirsiz bir köleliktir.
Zihni yönetmek, onu susturmakla değil, onun üzerindeki denetimi kurmakla mümkündür. Ama bu, çaba ister. Sabır, disiplin ve içsel bir isyan gerektirir. Çünkü insan, önce kendisine karşı isyan etmeden özgürleşemez. Zihnine hükmetmeyen, başkasının düşüncelerini kendi fikri sanır. Başkasının arzularını kendi hedefi zanneder. Ve sonunda başkalarının hayatını yaşar, kendi sandığı bir hayatta.
Zihin; ya senin hizmetkârındır ya da efendin. Ya onu kullanırsın ya da onun tarafından kullanılırsın. Arası yoktur. Ve ne yazık ki günümüzde insanlar, kendi iç dünyalarının yöneticisi değil, zihinsel tortuların pasif taşıyıcısı hâline gelmiştir.
Bilgi çağında cahil olmak kolaydır. Çünkü artık cehalet, bilgi eksikliği değil, farkındalık yoksunluğudur. İnsan zihnini bilgiyle doldurabilir ama kendini bilmediği sürece zihninin mahkûmudur. Kendini bilen, zihin gürültüsünü aşar; kendini bilmeyen, o gürültüye ömrünü gömer.
İnsan düşüncelerini yönetmediği sürece, düşünceler onu yönlendirir. Ve bu yönlendirme çoğu zaman onu karanlığa sürükler. Çünkü zihin, yönsüz bırakıldığında huzura değil, korkuya, kıskançlığa, öfkeye, tatminsizliğe ve boş bir haz döngüsüne yönelir.
O hâlde, en büyük devrim içte başlar. Zihni yönetmeyi öğrenmek, düşünceyle değil, bilinçle olur. Düşünceyi gözlemleyen bir farkındalık geliştirilmeli. İçimizde konuşan sesin sahibi değil, sadece bir yansıma olduğunu görmek gerek. Sessizliği dinleyebilen bir bilinç ancak kendi özüne ulaşabilir.
Zihin seni yönetiyorsa sen henüz kendin değilsin. Sadece zihinlerinin esiri olan bedenler yığınıyız. Ve her biri, kendisini yönetemediği için dünyayı yönetmeye kalkıyor.
Gerçek özgürlük, zihni yönetmekle başlar. Aksi hâlde, seni zincirleyen efendi bir kral değil, sadece kafanın içindeki uğultudur.
Yorumlar
Yorum Gönder