Kayıtlar

Mayıs, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Schopenhauer'in Sarkaç Düşüncesine Basit Bir Bakış: Bu Sallantıdan Kurtulmak Mümkün mü?

Schopenhauer'in Sarkaç Düşüncesine Basit Bir Bakış: Bu Sallantıdan Kurtulmak Mümkün mü? Schopenhauer'e göre insan hayatı, bir sarkaç gibi "acı" ve "can sıkıntısı" arasında gidip gelir. Bir şeyi çok arzularız, elde edene kadar acı çekeriz. Elde edince de yeni bir arzu bulamazsak canımız sıkılır. Bu döngüden kaçış yok gibi görünse de, bu fikri sadece kötü bir kader olarak görmeyip, bir uyarı ve farkındalık çağrısı olarak da düşünebiliriz. Bu yazıda, Schopenhauer'in bu düşüncesini sadece anlamakla kalmayıp, onu eleştirel bir şekilde inceleyeceğiz ve bu karamsar bakış açısının ötesine geçmenin yollarını arayacağız. Schopenhauer, hayatı sürekli bir arzu ve tatminsizlik hali, acı ile can sıkıntısı arasında gidip gelen bir sarkaç gibi anlatır. Ama bu gerçekten de insanların kaçamayacağı bir "KADER" mi? Yoksa bu kaderi sadece fark etmek değil, değiştirmek de mümkün mü? Kendini yönetemeyen, başkasının yönetimini "KADER" sanır. Antipater of Tar...

Empati

 Bazen düşünüyorum da, üretmek aslında başkalarının acılarına, sevinçlerine, korkularına ve umutlarına dokunabilme cesaretidir. Benim için bu cesaretin adı empati. Bir şey yazarken, anlatırken ya da sadece düşünürken bile kendimi başka birinin yerine koyuyorum. O an ne hissederdi, ne düşünürdü, hangi kelimeler canını yakardı ya da hangi cümleler iyileştirirdi? Bunları düşünüyorum. Çünkü ancak o zaman gerçek bir bağ kurulabiliyor; kelimeler anlam kazanıyor, duygular ete kemiğe bürünüyor. Ama şunu da unutmuyorum: Ben de insanım. Herkes gibi kırıldığım, suskunlaştığım, içime döndüğüm zamanlar oluyor. Kimi zaman aynı duygularda boğuluyoruz, tek fark, bazılarımızın bunu dışa vurmakta daha çekingen olması. İşte ben, bu bastırılmış duyguları yakalayabilmek için kendime dikkat kesiliyorum. Çünkü o duyguları bir yerden tanıyorum. Kendi içimde bulduğum bir kırıntıdan, bir izden, belki geçmişte yaşadığım bir sarsıntıdan... İnsanların yaşadıklarıyla kendi yaşadıklarım arasında çoğu zaman ince ...

İnsan duyguları üzerine

 İnsan; cinsel dürtü, kabul edilmeme, davranışsal bozukluklar karşısında tepkisiz kalınması ve bu durumun bir kabullenme olarak algılanması, açgözlülüğün doğurduğu arzuların onu çökertmesi, ilkel ve hayvani duygularının açığa çıkmasına zemin hazırlayan etkenlerle şekillenir. İnsan, yapay, gözle görülür ve hissedilir arzuları sever, yalnızca düşüncede oluşan etkileşimsizlik onu tatmin etmez. Bu durum, bireyin “yazılımı”nın hangi doğrultuda şekillendiğine bağlı olarak davranışlarını belirler. Birçok insan, içindeki dürtüleri bastırmakta başarılı olduğu ya da çekingen davrandığı için, toplumun çöküşü şimdilik ertelenmiş durumdadır. Dünyada tamamen suçsuz olan tek bir insan yoktur, suçsuzluk diye bir şeyin varlığı da mümkün değildir. Suça zemin hazırlayan temel etkenler arzular, çaresizlik ve öfke kontrolsüzlüğüdür. Toplumların bireyselleşmeye yönelmesi, olaylar karşısında tepkisiz kalması, ayıplamama ve hor görmeme gibi yaklaşımlar, kültürel çözülmenin ve toplumsal felaketin başlıca s...

En Büyük Silahımız

 "İnsanın en büyük silahı, geliştirdiği ve kullandığı sürece aklıdır. Merak etmeyen insan, beynini geliştiremez. Beyni geliştirmek için bilinen en kolay yöntem ise okumak, merak etmek ve düşünmektir. Merak ve ona dayalı gözlemlerden çıkarımlar sağlanabilir." İnsanın en büyük silahı, şüphesiz aklıdır. Ancak bu silah, pasif bir varlık değildir; onu sürekli geliştirip kullandığımız sürece gerçek gücünü ortaya koyar. Aklı harekete geçiren, besleyen ve derinleştiren ise meraktır. Merak, insan zihninin kıvılcımıdır; olmadan, akıl ya donuklaşır ya da kendi sınırlarında tıkanır. Merak, basit bir “neden” sorusuyla başlar. Bu soru, hem dış dünyaya hem de kendi iç dünyamıza yönelir. Merak etmeyen insan, bu yüzden beynini geliştirme fırsatını yitirir. Beyin, kullanıldıkça ve zorlandıkça büyür, derinleşir. Onu besleyen en etkili yöntemler ise okumak, düşünmek ve gözlem yapmaktır. Ancak bu yöntemlerin özü, merakla beslenmedikçe, sadece yüzeysel bilgi toplamakla kalırız. Merak, bilginin kap...

İnsan Nefsi Üzerine

 İnsan nefsi, varoluşun en derin ve karmaşık yanlarından biridir. O, insanın iç dünyasında sürekli çalkalanan, arzuların, tutkuların ve isteklerin kaynağıdır. Ancak nefsi tamamen serbest bırakmak, insanı bir uçuruma sürükleyebilir; çünkü nefis, sınırsızca doyurulmak istendiğinde, bireyi kendine esir eder, özgürlüğünü elinden alır. Nefis, hem insanın doğasındaki canlılığın hem de onu zaptetmesi gereken bir güçtür. Nefsin istekleri, yaşamın temel ihtiyaçlarının ötesine geçtiğinde, yani gereksiz ve abartılı zevklere yöneldiğinde, insanın ruhsal dengesi bozulur. Bu aşırı tatmin arayışı, geçici hazlarla dolu bir kuyunun içine düşmek gibidir; doymak bilmeyen bir açlık, sonunda hem bedeni hem de ruhu yorar, tüketir. Şehvet ve abartılı zevkler, insanı kendinden uzaklaştırır; ona gerçek anlamda özgürlük ve huzur değil, geçici bir sersemlik ve esaret sunar. Nefis üzerindeki kontrol ise, insanın kendi iradesini keşfetmesi ve egemenlik kurması anlamına gelir. Bu kontrol, bir tür disiplin, bili...

Zihni Hadım Etmek Üzerine

 “Kadını suçlayan bakış, aslında kendi karanlığını kadının üstüne örtmeye çalışır. Ve kadının giydiği değil, erkeğin düşündüğü kirletir dünyayı.” Zihni Hadım Etmek Üzerine Zihni hadım etmek, bedenin değil, düşüncenin arınmasıdır. Duyguların taşkınlaştığı, arzuların aklı esir aldığı bir çağda, insanın kendini dizginlemesi, en yüksek erdemdir. Marcus Aurelius’un dediği gibi: “İnsanın ruhu, düşüncelerinin rengini alır.” Zihin bulanıksa, göz de yanılır, dil de sürçer, el de sapar. Toplum, her geçen gün kendi yozlaşmasının gölgesinde biçim değiştiriyor. Kadın bedeni bu yozlaşmanın sahnesine dönüştürülmüş, ya teşhirin aracı, ya tahakkümün nesnesi hâline gelmiş durumda. Bir yanda giyimiyle varlığını haykıran kadınlar; diğer yanda onu bu tercihi nedeniyle ya metalaştıran ya da yargılayan, çoğu zaman da saldırganlaşan erkekler… Ama bu çatışma, asıl düşmanın gözden kaçmasına neden oluyor: Zihinsel sefalet. Kadının ne giyeceğine karışmak, kendi arzusunun esiri olan bir zihnin, dışa yansıyan z...

Ben, Sen, Biz ve O, Üzerine Düşünceler

 Ben, Sen, Biz ve O İnsan kendini ayrı bir varlık olarak algılar. Bedeninin sınırları, isminin verdiği kimlik, dilinin şekillendirdiği düşünceler ona birey olduğunu hissettirir. Ancak bu bireylik bir yanılsamadır, daha doğru bir ifadeyle, sınırlı bir algının ürünüdür. Çünkü gerçekte "ben", sadece bana ait olan bir varlık değilim. İçinde bulunduğum bütün, beni ben yapan her şeyden daha derin bir hakikati taşır: Hepimiz aynıyız. Bu "aynılık" fiziki benzerlik değil ontolojik bir birliktir. İnsanlar, farklı görünseler de, aynı bilincin farklı yüzleridir. Her birey, bir bütünün parçası değil bizzat bütünün ta kendisidir. Bu nedenle, "sen" dediğim kişiyle aramdaki fark yalnızca yüzeyde kalır. Derine indikçe, onun ben olduğunu, benim de onun olduğunu fark ederim. Ayrı gibi görünen bilinçler, aslında tek bir varlıkta birleşir. Bu varlık, Tanrı olarak adlandırılabilir. Ancak burada Tanrı, aşkın ve ulaşılmaz bir otorite değil, içkin ve yaşayan bir gerçektir. O, her ...

Düşünceler

Bilge bir kök olmadan yükselen her gövde, rüzgarla devrilmeye mahkumdur. ---------------------------------------------------- İnsan hem akıl hem tutku, hem erdem hem de arzu ile var olur. Logos bize yol gösterir, erdem dengeyi, Lacan terimi ile jouissance ise sınırları öğretir. ---------------------------------------------------- Güç, cahil ellerde bir silaha dönüşür. Zalim, korkudan beslenir, liyakatsiz karanlığa köle olur. Yalan, iktidarının temelini çürütse de, o, çökmekte olan bir saltanatın son çığlığını atar.   Aslında en büyük ceza, kendi aynasına bakmaktır, çünkü orada gördüğü, yalnızca çürüyen bir ruhtur. ---------------------------------------------------- İnsan aklı meşgul olmak içindir.  Meşgul olmayan beyin zarar verir, cehalet kusar, acı çeker. ---------------------------------------------------- Bir ülkeye gidiyorsan o ülkenin kültürü ve refahı için gidiyorsundur, gidip o ülkeyi değiştirmeye kalkmak saygısızlıktır ve çoğu zaman da faydasız bir çabadır. ----...

Etik Üzerine

Arkadan iğneleyenin dilinde zehir,   Yüzünde maskesi, özünde kiri.   Gerçek ayna olunca, düşer perdesi;  Kendi gölgesinden ürker en sonunda kendi! ------------------------------------------------------- Bazı insanlar vardır ki, aklın ve ahlakın nasibinden bihaberdirler. Nerede, ne zaman, ne söylemeleri gerektiğini bilmez, kalp kırar mıyım, sözüm bir yaraya dokunur mu diye düşünmeden, hoyratça konuşurlar. Eğer bu pervasızlığı cehaletlerinden yapıyorlarsa bu düpedüz ahmaklıktır, yok, bilerek yapıyorlarsa, bu ancak ruhun karanlığından beslenen alçakça bir kötülüktür. Dahası, bu güruhun bir kısmı iğneleyici sözlerle, kibirle ve "her şeyi ben bilirim" tavrıyla konuşur ki, aslında ne bildikleri vardır ne de anlamaktan nasipleri. Onları konuşturan, ne bilgi ne görgüdür, yalnızca içlerinde birikmiş aşağılık kompleksi ve kıskançlıkla kabaran ilkel öfke dalgalarıdır. Zira bazıları, başkasının ışığında kendi karanlıklarını daha derinden fark eder ve bu fark ediş onları kud...

Ruhun Enerji Olarak Tezahürü: Ontolojik ve Kozmik Bir Hipotez - Son Hâli

Ruhun Enerji Olarak Tezahürü: Ontolojik ve Kozmik Bir Hipotez Son hâli, doğru olan.  Ruhu, evrensel bir dinamizm ve canlılığın kaynağı olan temel bir enerji olarak tanımlamak mümkündür. Bu enerji, maddeyi organize eden, zihni şekillendiren ve yaşamın sürekliliğini sağlayan bir töz (öz) olarak işlev görür. Enerjinin doğası gereği dönüşüm yeteneği, onun hem "oluş" hem de "birleşme" süreçlerindeki rolünü açıklar. Bu bağlamda, Kur’an’da “Ruh’umdan üfledim” (Sad 72) şeklinde bildirilen ilahi nefh, bu yaratıcı enerjinin Allah’tan kaynaklandığını gösterir. Burada geist terimiyle ifade edilen bilinç/ruh, sadece bireysel varlıklarda değil, doğanın tüm düzeylerinde etkin olan ilahi bir iradenin yansımasıdır. Gezegenin Canlanması: Ruhun Kozmik Kökleri Gezegenimiz, başlangıçta evrimsel süreçlerle kütleçekimi, atmosfer ve katmanlarıyla birlikte bir bütünlük kazandı. Bu süreç, maddenin durağan değil, enerjiyle biçimlenip "canlandığı" bir oluşum sürecidir. Eğer gezegeni ...