Haz ve Erdem Üzerine Bir Sorgulama

Haz ve Erdem Üzerine Bir Sorgulama


Haz, erdemden ayrılabilir mi?

Ayrılmamalı mı?

Yoksa zaten hiçbir zaman birleşmemiş olan iki yabancı mıydılar?

Haz, çoğu zaman bedenin ve arzunun çağrısına kulak vermekle ilgilidir.

Erdem ise aklın ve vicdanın çağrısına karşılık vermekle.

Biri anlıktır, diğeri süreklilik ister.

Biri kendini hemen gösterir, diğeri sessizce derinleşir.

Peki bazı hazlar iyi midir?

Evet, ama yalnızca erdemin terazisinde tartıldığında.

Bir dostla edilen sade bir sohbetin, adaletle alınan bir kararın, cömertçe yapılan bir iyiliğin içinde de haz olabilir.

Ama bu haz, bir ödül değil, bir yan etkidir.

Amaç değil, sonuçtur.

Eğer hazdan tamamen kurtulursak ne olur?

Bu mümkün mü?

İnsan, arzularla yoğrulmuş bir varlıktır. Ama onlara esir olmak başka, onları eğitmek başka bir şeydir.

Hazdan kaçmak değil, onu hizaya sokmaktır mesele.

Erdemin hizmetine vermek.

Onu kullanmak, onun kölesi olmamak.

Erdem insana haz verir mi?

Evet.

Ama bu haz, şehvetin, oburluğun, ihtirasın hazzı değildir.

Bu haz, derin bir içsel uyumun, doğru yaşamanın, kendinle çelişmemenin verdiği sükûnettir.

Bir şeyi doğru yaptığında, kimse görmese bile duyduğun sessiz sevinç.

Haz iyi midir?

Hayır.

Haz nötrdür.

Onu iyi ya da kötü yapan, insanın niyeti, amacı ve yönelimidir.

Hazı “iyi” olarak kutsarsan, onu bir ilke haline getirirsin — o zaman erdem geride kalır.

Çünkü haz doyum arar, erdem ise ölçü.

Hazı iyi olarak görürsek, onu yüceltiriz.

Ve bir şeyi yücelttiğimizde ona tapmaya başlarız.

Taptığımız her şey, bizi köleleştirir.

Haz da böyle bir tanrıya dönüşebilir — tatmin etmeyen, hep daha fazlasını isteyen bir tanrı.

İnsan için erdemden daha yüce bir şey olduğunu sanmıyorum.

Ve eğer bir şey aranacaksa, o yine erdemin içinde gizlidir.

Erdem, doğayla uyum içinde yaşamanın yoludur.

Bu bir estetik değil, bir varoluş gerekliliğidir.

Erdemin içinde zaten haz vardır.

Ama bu, aranmadan gelen bir hazdır.

İnsan, hazzı değil, erdemi düşünmelidir.

Çünkü erdem insanı dönüştürür; haz yalnızca oyalayıp geçer.

Haz çağırır, erdem bekler.

Haz, seni tüketir.

Erdem, seni inşa eder.

Ve insan, inşa edilmesi gereken bir varlıktır — yıkılıp oyalanması değil. 

Haz seni kovalarken kendinden uzaklaşırsın.

Erdem seni kendine çağırır, sessizce.

Haz büyürken içindeki ölçüyü boğar,

Erdem büyüdükçe seni sadeleştirir.


Seneca der ki:

“Haz köleliğin başlangıcıdır.”

Ve her köle, efendisine susuz bir kuyu gibi bağlanır.

Epiktetos uyarır:

“Haz seni ele geçirmeden önce, sen onu sorgula.”

Çünkü sorgulanmamış bir haz, tutkuyla süslenmiş bir tuzaktır.

Her tuzak kendini ödül gibi sunar.

Haz da böyle işler — seni şımartarak çürütür.

Marcus Aurelius ise hatırlatır:

“Erdeme uygun olmayan hiçbir şey sana yakışmaz.”

İşte mesele bu:

Sana yakışmayanı istemek, kendini değersizleştirmektir.

Haz, çoğu zaman budur:

Kendi değerini, geçici bir tatmin uğruna satmak.

Erdem ise beklemesini bilir.

Çünkü bilir ki:

“Zorlukla elde edilen şey, ruhu eğitir.”

Haz kolaydır.

Ama kolay olanla kurulan her ilişki, sığdır.

Ve sığ olan, seni derinleştiremez.

Seneca bir başka darbeyle seslenir:

“Hazı bir hedef değil, yalnızca bir sonuç olarak kabul et.”

Haz, erdemin gölgesinde yürümeli;

Gölge büyüyüp de yürüyüşü yönlendirmeye kalktığında,

Güneşin yeri değişmiştir — artık senin üzerinde değil, ardındadır.

Haz, seni sana rağmen sever.

Erdem, seni sen olduğun için inşa eder.

Hazda bozulma vardır.

Erdemde, insanın özüne dönüş.

Ve son bir söz daha Marcus’tan:

“Doğaya uygun yaşa.”

İnsanın doğası, sadece hazla değil, akılla da yoğruludur.

Erdem, bu yoğrulmuş hamurun ateşte pişirilmesidir.

Haz, yalnızca yüzeydeki süstür.

Ama süs, özü örttüğünde, insan oyuncaklaşır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Schopenhauer'in Sarkaç Düşüncesine Basit Bir Bakış: Bu Sallantıdan Kurtulmak Mümkün mü?

Ben, Sen, Biz ve O, Üzerine Düşünceler

Zihni Hadım Etmek Üzerine