Her Şeyin Tözü Tanrı mıdır? – Panteizm, Panenteizm
"Her Şeyin Tözü Tanrı mıdır?" – Panteizm, Panenteizm ve İslamî Perspektif Üzerine Felsefi Bir Yaklaşım
“Her şeyin tözü Tanrı’dır, ondan bir parça” ifadesi, varlığın kaynağını Tanrı’da gören bir anlayışa işaret eder. Bu düşünce, özellikle panteist ve panenteist görüşlerle temas halindedir. Panteizme göre Tanrı ile evren özdeştir; Tanrı, doğanın ta kendisidir. Panenteizm ise Tanrı’nın evrende içkin olduğunu kabul ederken, aynı zamanda evrenden aşkın olduğunu da savunur. Her iki görüş de, evrendeki varlıkların Tanrısal bir özü taşıdığını ileri sürer. Ancak bu tür yaklaşımlar, İslam’ın tevhid anlayışıyla tam bir örtüşme göstermez. Zira İslam’da Allah ne doğanın kendisidir ne de onunla sınırlıdır; Allah hem evrenden ayrı, hem de her şeyi kuşatandır.
İslam, tenzih ve teşbih arasında hassas bir denge kurar. Tenzih; Allah’ın hiçbir şeye benzememesi, yaratılmış hiçbir varlıkla kıyaslanamaz olmasıdır. Teşbih ise Allah’ın kudretiyle her an ve her yerde hazır ve nazır oluşudur. Bu iki ilke, Allah’ın hem aşkın hem de içkin yönlerini dengeler. Fakat bu içkinlik, panteist bir özdeşlikle değil, Allah’ın kudretinin varlık üzerindeki hâkimiyetiyle açıklanır.
İslam düşüncesinde evren, Allah’ın bizzat kendisi değildir; fakat O’nun iradesiyle, ilminde ve kudretinde var kılınmış bir tecellidir. Bu anlamda yaratılmış her varlık, Allah’ın bir izini taşır ama O değildir. Bir ayna, güneşi yansıttığında güneş olmaz; su damlası, okyanustan geldiğinde okyanusun tamamı değildir. İslam, bu ayrımı titizlikle korur. “Ondan bir parça” ifadesi bu açıdan tehlikeli olabilir; çünkü Allah parçalanamaz, bölünemez ve hiçbir şeye indirgenemez.
Bununla birlikte, özellikle tasavvufî düşüncede Tanrı'nın evrendeki tezahürleri, varlıkla olan ilişkisi üzerine daha derinlikli ve içrek yorumlara rastlanır. Vahdet-i vücud anlayışında, evrende gerçek anlamda var olan tek şeyin Allah olduğu savunulur. Diğer her şey, O’nun bir görüntüsü, bir yansıması yahut tecellisidir. Fakat bu görüş dahi, Allah’ı evrene indirgemeden, evreni Allah’ın varlık mertebeleri içinde anlamaya çalışır. Varlık çokluğu, hakikatin çokluğu değildir; görünen çoktur ama hakikat tektir.
Felsefî açıdan meseleye yaklaştığımızda, birkaç önemli düşünsel yol açığa çıkar:
1. Birinci Neden Argümanı: Evrenin bir başlangıcı varsa, bu başlangıcın bir sebebi olmalıdır. Nedensellik zincisi sonsuza dek geri gidemez; öyleyse kendisi yaratılmamış, ezelî bir varlık olması gerekir. Bu mutlak varlık, Tanrı’dır. Ancak bu argüman, Tanrı’nın evrenle ilişkisini açıklamaz; sadece onun zorunlu varlığını temellendirir.
2. Birlik ve Düzen Argümanı: Evrendeki düzen, denge ve sistematik yapı, tüm varlığın ortak bir kaynağa dayandığı fikrini güçlendirir. Her şeyin birbiriyle ilintili olması, ortak bir tözün varlığını düşündürebilir. Ancak bu töz, İslam’a göre Tanrı'nın bizzat kendisi değil, O’nun emriyle var olmuş ve O’na bağlı olandır.
3. İçkinlik ve Tecelli Argümanı: Eğer Tanrı her şeyi kuşatıyorsa, her şeyde O’na dair izler bulunması doğaldır. Ahlakî sezgiler, doğadaki düzen, güzellik ve bilgelik; bunların hepsi Tanrı’nın varlık üzerindeki yansımaları olabilir. Fakat bu yansıma, Tanrı'nın kendisi değil; tıpkı ayın ışığının güneşe ait olması gibi, bir kaynağa işaret eder.
4. Metaforlar ve Analojiler: Okyanus ve dalga metaforu bu ilişkiyi anlamada sıkça kullanılır. Her dalga okyanustan gelir, onunla var olur, ama asla okyanusun tamamı değildir. Dalga varlığını okyanusa borçludur ama onu temsil etmez. Bu bakış açısı, hem tevhidi korur hem de Allah’ın varlıkla ilişkisini düşünsel olarak açıklamaya imkân sunar.
Bu tür felsefi yaklaşımlar, aklın sınırları dâhilinde Tanrı’yı anlamaya çalışır. Ancak İslam’ın özü, sadece akıl değil; akılla birlikte gelen vahiydir. Aklın vardığı yer, çoğu zaman bir ihtimaldir; ama vahiy, kesin bilgidir. Allah’ın zatını ve mahiyetini tam olarak kavrayamayız; çünkü sınırlı olan, sınırsızı kuşatamaz. Fakat O’nun varlığını, eserleriyle, tecellileriyle, evrende bıraktığı izlerle anlayabiliriz. Ve bu izleri anlayan akıl, hayranlığa; hayranlık ise imana dönüşür.
Sonuç olarak; “Her şeyin tözü Tanrı’dır” demek, panteizmin ifadesidir. “Her şeyde O’ndan bir iz vardır ama O değildir” demek ise İslam’ın çizdiği sınırdır. Allah evrendedir, evrenden aşkındır, her şeyde izleri vardır ama hiçbir şeye indirgenemez. O’nu anlamanın yolu, hem aklın ışığına hem de vahyin nuruna başvurmaktır. Çünkü yalnız akıl körleşebilir, yalnız sezgi sapabilir. Ancak birlikte, insanı hakikate yaklaştırabilir.
1. Töz Nedir ve İslam’da Yer Bulur mu?
2. Tanrı ile Evren Arasındaki İlişki: Yaratma mı, Tecelli mi, Özdeşlik mi?
3. Sufi Düşüncede Tecelli, Vahdet-i Vücud ve Tevhid Dengesi
4. Töz, Ayna ve Gölge: Varlığın Metafizik Tasviri
1. Töz Nedir ve İslam’da Yer Bulur mu?
Soru:
Felsefede “töz” (substans), her şeyin altında yatan değişmeyen özdür. Varlıklar değişse de o kalıcıdır. Eğer evrenin bir tözü varsa, bu Tanrı olabilir mi?
Cevap:
Felsefede töz, değişen görüntülerin ardındaki değişmeyen özdür. Aristoteles’te madde ve formun birleşiminden oluşur; Descartes için töz, düşünce ve uzamdır. Spinoza ise Tanrı’yı tek töz olarak görür. Ancak bu, Tanrı ile evreni özdeş kılma sonucunu doğurur. Bu da doğrudan panteizmdir.
İslam düşüncesinde ise töz kavramı kelamcılar tarafından tartışılmıştır, fakat Tanrı töz olarak tanımlanmaz. Çünkü “töz” sınırlı bir metafizik kategoridir; Allah ise sınırsızdır. Allah’ın zatı, hiçbir kavramla tam olarak kuşatılamaz. O ne tözdür ne arazdır. O, “Lehûl-Vücûd” yani bizzat varlıktır, ama yaratılmışların varlığı gibi değil. O, “Kāimün binefsihî”dir — yani kendi kendine kaimdir, hiçbir şeye muhtaç değildir.
Dolayısıyla, İslam’da Tanrı’yı “her şeyin tözü” olarak görmek yerine, “her şeyin yaratıcısı, kaynağı ve sürdürücüsü” olarak görmek daha doğrudur.
2. Tanrı ile Evren Arasındaki İlişki: Yaratma mı, Tecelli mi, Özdeşlik mi?
Soru:
Evrenin Allah’la olan ilişkisi nedir? Yaratma bir defalık bir işlem mi, yoksa süreklilik arz eder mi? Evren Tanrı'nın bir yansıması mı?
Cevap:
İslam’a göre Allah, evreni yaratmış ve onun işleyişini belirlemiştir. Bu yaratma bir defaya mahsus değildir; Kur’an’a göre Allah her an bir iş üzerindedir (Rahman, 29). Yani yaratma eylemi süreklidir. Bu süreklilik, yaratmanın tecelli boyutunu gündeme getirir.
Tasavvuf bu noktada derinleşir: Allah, “kün” (ol) emriyle varlıkları yaratır, ama bu yaratma aynı zamanda zatının bir yansıması, bir tecellisi olarak da görülür. Fakat bu yansıma, özdeşlik demek değildir. Güneşin ışığı odayı aydınlatır, ama oda güneş olmaz. Bu, İslam’ın tevhid anlayışı içinde Tanrı ile evren arasında kurulabilecek en dengeli ilişkidir.
Bu yüzden İslam’da Tanrı ile evren arasında ne tam bir özdeşlik (panteizm), ne de mutlak bir kopuş vardır. Aradaki bağ, emr, kudret, ilm ve tecelli üzerinden kurulur.
3. Sufi Düşüncede Tecelli, Vahdet-i Vücud ve Tevhid Dengesi
Soru:
Tasavvufta geçen “Vahdet-i Vücud” Tanrı’yla evreni aynılaştırmıyor mu? Bu, İslam’a aykırı değil mi?
Cevap:
“Vahdet-i Vücud” (Varlığın Birliği) ifadesi, yüzeysel yorumlandığında panteizmi andırır. Fakat derinlemesine incelendiğinde, bu görüş yaratılmışların hakiki bir varlık değil, izafi bir varlık olduğu fikrine dayanır.
İbn Arabî gibi Sufi düşünürler, yalnızca Allah’ın hakiki anlamda var olduğunu, diğer her şeyin O’na bağlı, O’ndan gelen ve O’na dönen gölgesel varlıklar olduğunu savunur. Bu bakış, aslında panenteizme yakın durur: Tanrı, her şeyde tecelli eder ama onlarla özdeş değildir.
Ancak bu tür sufî görüşlerde “vahdet” vurgusu ne zaman “tefrid” (mutlak özdeşlik) hâline gelirse, işte orada tevhid çizgisi aşılır. Bu yüzden Sufiler dahi, tevhid ile vahdet-i vücud arasında bir mesafe bırakır. Tevhid, aşkınlıkla içkinliğin birliğidir.
4. Töz, Ayna ve Gölge: Varlığın Metafizik Tasviri
Soru:
Peki evrendeki varlıkları nasıl anlamalıyız? Her şey Allah’tan ama Allah değilse, bu ilişki nasıl açıklanmalı?
Cevap:
Sufi düşüncede sık kullanılan bir metafor vardır: ayna ve gölge. Allah’ın isim ve sıfatları, evrende bir ayna gibi yansır. Fakat ayna ne kadar net olursa olsun, o sadece bir yansımadır. Hakikat, aynada değil; aynaya yansıyan o asıldadır. Aynı şekilde, yaratılmış varlıklar da Allah’ın kudret ve iradesinin bir gölgesidir. Gölge, asla asıl değildir ama asılsız da değildir.
Kur’an’da geçen “O’nun kudreti her şeyi kuşatmıştır” (Bakara, 255) ayeti, O’nun varlık üzerindeki mutlak hâkimiyetini vurgular. Fakat bu hâkimiyet, Tanrı’nın evrenle özdeş olduğunu değil, evrenin O’na bağlı ve muhtaç olduğunu gösterir.
Bu metaforlar, Tanrı’nın hem her şeyde mevcut oluşunu (tecelli), hem de hiçbir şeye indirgenemez oluşunu (tenzih) anlamamıza yardımcı olur.
Amacımız:
📌 Panteizme yakın duran “Her şeyin tözü Tanrı’dır” ifadesinin, Kur’an bağlamında mümkün olup olmadığını,
📌 Yaratma, nur, içkinlik (her şeyde oluş) ve aşkınlık (hiçbir şeye benzemeyiş) konularını ayetlerle açıklığa kavuşturmak.
1. Kur’an’a Göre Her Şey O’ndan mıdır?
Kur’an’da tekrar eden açık bir ifade vardır:
"O, her şeyi yaratandır."
(Zümer, 62)
"Sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır."
(Sâffât, 96)
"O, bir şeyin olmasını dilediği zaman, sadece 'Ol' der, o da olur."
(Yâsîn, 82)
Bunlar şunu gösterir:
Her şey Allah tarafından yaratılmıştır.
Yani her şey O'ndandır – fakat burada çok önemli bir ayrım vardır:
✅ Her şey Allah’ın emriyle, bilgisiyle ve iradesiyle var edilmiştir.
❌ Fakat Kur’an hiçbir yerde “Allah’ın zatından bir parça” veya “onunla özdeş” bir yaratılıştan bahsetmez.
Bu, panteist düşüncenin "her şey Tanrı’dır" iddiasına karşı çok net bir sınırdır.
2. Kur’an’da Nur: Allah’ın Nur Olması Ne Anlama Gelir?
"Allah, göklerin ve yerin nurudur."
(Nûr, 35 )
Bu ayet panteist bir bakış açısına yakın gibi durabilir. Fakat ayetin devamına bakalım:
"O’nun nurunun misali, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir..."
(Nûr, 35 devamı)
Bu teşbihî anlatım, Allah’ın nur oluşunu ontolojik özdeşlik değil, aydınlatıcı hakikat, yol gösterici güç olarak tanımlar.
📌 Bu nur, Allah’ın kendisi değil, yol gösteren kudretidir.
📌 Kur’an, Allah’ın zatını hiçbir şeye benzetmez; bu nur da O’nun zatı değil, fiilidir.
3. Kur’an’da Allah Her Şeyde mi? (İçkinlik Meselesi)
"Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir."
(Hadîd, 4 )
"Biz insana şah damarından daha yakınız."
(Kâf, 16)
Bu ayetler, Allah’ın varlıklarla iç içe olduğunu, onlardan habersiz olmadığını bildirir. Fakat yine dikkat:
📌 Bu yakınlık zatî bir içkinlik değildir.
📌 Allah her şeyi bilir, işitir, görür – ama hiçbir şeyin içinde cismanî veya parça olarak bulunmaz.
Kur’an’ın en net çizgilerinden biri budur:
"Hiçbir şey O’nun benzeri değildir."
(Şûrâ, 11)
Bu ayet, panteizmin özdeşlik anlayışını kesin şekilde reddeder.
4. Kur’an’a Göre Yaratılanla Yaratan Arasında Ne Türden Bir Bağ Vardır?
Kur’an’ın çizdiği yaratılış şeması üç temel özelliğe dayanır:
1. Allah yoktan yaratır.
> "O, gökleri ve yeri yoktan var edendir."
(Bakara, 117)
2. Her şey Allah’a döner.
> "O’ndan geldiniz, O’na döneceksiniz."
(A’râf, 29)
3. Allah’a hiçbir şey denk değildir.
> "Hiçbir şey O’na denk tutulamaz."
(İhlâs, 4)
Bu üçlü, panteizmin “Tanrı evrendir” fikrini açıkça dışlar.
Ancak Allah ile yaratılmışlar arasında kopmaz bir ilişki olduğunu da teyit eder:
📌 Allah, her şeyin kaynağıdır.
📌 Her şey O’ndan gelmiş, O’nun ilminde takdir edilmiş, O’nun kudretiyle var olmuştur.
📌 Her şey sonunda yine O’na dönecektir.
Bu ilişki özdeşlik değil, tam bağlılık ve kudret ilişkisidir.
Sonuç: Kur’an’a Göre Panteizmle Uyumlu Olabilecek En Yakın Yorum Nedir?
Kur’an panteizmi olduğu gibi kabul etmez.
Fakat Kur’an'da:
✅ Allah her şeyi yaratandır.
✅ Her şey O’na döner.
✅ O her şeyden haberdardır.
✅ O'nun nuruyla her şey görünür, anlam bulur.
❌ Ama O, hiçbir varlıkla özdeş değildir.
📌 Bu nedenle “Her şeyin tözü Tanrı’dır” demek yerine, Kur’an merkezli şu cümle daha uygundur:
“Her şey Allah tarafından yaratılmıştır. O, her şeyi kuşatandır, fakat hiçbir şey O değildir.”
Yorumlar
Yorum Gönder