Sınıflandırma Üzerine

İnsanları sınıflandırıyoruz. Kötücül zevklerimiz dahi sınıfsal kodlarla şekilleniyor. Peki, insanları kim sınıflandırıyor? Buna kim karar veriyor? Üst tabaka mı? Alt tabaka mı? Belki de ikisi birden. Neticede "insan, basit bir varlıktır" deyip geçmek kolay; lakin bu basitlik perdesinin ardında sonsuz bir karmaşa, çözülmesi güç bir gizem saklı. Ve en çelişkili tarafı şu: İnsanı insandan ayıran yine insanın kendisi.



Sınıflara ayıran biziz. Bu ayrım bazen üst sınıfın alt sınıfa tepeden bakmasıyla, onları hor görmesiyle gerçekleşiyor. Ama asıl kırılma, alt sınıfın kendini küçük görmesinden doğuyor. Alt sınıf, kendini değersizleştirdiğinde, kendi ruhuna bir etiket yapıştırdığında, üst sınıfa atfettiği değer tanrısal bir nitelik kazanıyor. Birilerini yüceltip oraya çıkarmak, yani gözünde büyütmek kolaydır; insan çabucak kanar, kolayca inanır. Onları indirmek de teoride kolay görünür ama asıl mesele en başında oraya çıkarmamaktır. Çünkü bir kez çıkarıldığında, özellikle güçle bütünleştiğinde, oradan indirmek öyle kolay olmaz; her düşüş, beraberinde bir yıkımı da getirir. Sorun, yıkımı göze alabilmekte değil, o yıkımı doğuran saflığı tekrar etmemekte.


Sınıfsal farklılıkları birilerinin dayatması kadar, bu farkları kutsayanların inancı da pekiştiriyor.


Ayrım nerede olmalıydı? Belki iyiyle kötünün arasında. Ama iyi ve kötü mutlak mı? Kesin çizgilerle ayrılabilir mi? Bilemiyorum. Fakat sınıf ayrımından çok daha anlamlı bir ayrım olurdu hiç değilse. Çünkü sınıf ayrımı adaletsizliğin, kibirin ve aşağılanmanın biçimlenmiş hali. Oysa iyiyle kötü arasında bir fark varsa, o fark en azından ahlaki bir zemine dayanabilir.


İnsanlık kendi yarattığı hiyerarşinin mahkûmu olmuş durumda. Kendini sınıflandıran, sınırlayan, küçülten ve yücelten yine o. Belki de sorun sınıflarda değil, sınıflara yüklenen anlamlarda. Bazen bir masa başında oturmak, bir yer sofrasına diz çökmekten daha kıymetli sayılıyor. Oysa açlığın, sohbetsizliğin ya da sevgisizliğin sınıfı yok. Biri kristal bardakta yalnızlık içerken, diğeri teneke bardakta dostlukla sarhoş olabilir.


Ve belki de asıl ayrım, sahip olduklarında değil, vazgeçebildiklerindedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Schopenhauer'in Sarkaç Düşüncesine Basit Bir Bakış: Bu Sallantıdan Kurtulmak Mümkün mü?

Ben, Sen, Biz ve O, Üzerine Düşünceler

Zihni Hadım Etmek Üzerine