Sürünün Bağıranı Değil, Düşüneni Lazım

 Sürünün Bağıranı Değil, Düşüneni Lazım


Bu ülkede artık eğitilemeyen, düşünemeyen, susması gereken yerde bağıran, konuşması gereken yerde sadece taklit eden bir güruh var. Kendini ifade sanan, aslında sadece gürültü çıkaran, insanların huzurunu kaçırmayı marifet sayan, saygısızlığı "doğallık" zanneden bir kitleyle karşı karşıyayız. En basit kuralı öğrenmemiş, temel bir görgü anlayışına dahi sahip olmayan bu güruh, artık toplumsal düzenin kamburudur.


Bunlar ne öğrenmeye açıktır, ne de değişime. Ne kitap okurlar, ne düşünürler, ne de okuyanı, düşüneni dinlerler. Bilgiyi küçümser, cehaleti yüceltirler. Nezaketi zayıflık sayar, arsızlığı özgürlük sanırlar. Eğitilmeye çalışıldıkça tepki verir, disipline edilince "baskı" çığlığı atarlar. Çünkü onlara göre her türlü sınır, onların “özgürlüklerine” tehdittir. Oysa bu, özgürlük değil; ölçüsüzlük, ilkesizlik, başıboşluktur.


Bu zihniyetin arkasında sistemli bir çürüme var. Aileden başlayarak eğitim kurumlarına, medya aracılığıyla kitle kültürüne kadar yayılan bir bilinçsizlik hali. Öğretmeni itibarsızlaştır, bilgiyi alaya al, sonra da neden saygı yok diye sor. Bugün sokakta bağıran, küfreden, sıraya girmeyi bile bilmeyen bu güruh, yarın yönetime talip olursa şaşırmayın. Çünkü vasatlık çoğalırsa, liyakat değil kalabalık kazanır.


Ne yapılmalı?


Artık bazı şeylerin açıkça söylenmesi gerek: Bu güruhun hoşuna gitmeyecek adımlar atılmadan, hiçbir şey düzelmeyecek. Eğitilemeyeni dışlamak zorundayız. Cehaletle müzakere edilmez. Terbiye nedir bilmeyene sonsuz hoşgörü tanımak, medeniyeti teslim etmektir. Toplumsal yapı bir okul değil, bir koruma alanıdır. Öğrenmek istemeyen, yalnızca zarar veren unsurları merkezden uzaklaştırmak şarttır.


Eğitim politikası yeniden şekillendirilmeli, temel değerler yeniden inşa edilmelidir. Nezaket, sorumluluk, sessizlikteki saygı, bilgiye duyulan hürmet yeniden öğretilmelidir. Bu sadece okulda olmaz; kamusal alanda da kültürel bir seferberlik gerek. Suç ve terbiyesizlik birer “fikir özgürlüğü” olarak yutturulmaya devam ederse, bu topraklarda ne hak kalır ne hukuk.


Kısacası: Artık bağıranı değil, düşüneni yüceltmenin zamanı geldi. Gürültüyle toplum inşa edilmez. Eylemle, disiplinle, kararlılıkla ancak bir gelecek kurulabilir. Susturulması gereken yerde konuşanla, konuşması gereken yerde korkan arasında bir tercih yapılacaksa, tercihim nettir: Düşünenin tarafındayım.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Schopenhauer'in Sarkaç Düşüncesine Basit Bir Bakış: Bu Sallantıdan Kurtulmak Mümkün mü?

Ben, Sen, Biz ve O, Üzerine Düşünceler

Zihni Hadım Etmek Üzerine